”Körlük” Nobel ödüllü yazar Jose Saramago tarafından 1995 yılında yazılmış distopik bir romandır. İlk olarak 1999’da Türkçeye çevrilmiştir.

Konusu:

”Körlük” insanları ansızın etkileyen bir körlük salgınına odaklanır. ”Beyaz Körlük” adı verilen bu hastalık tüm halkı kör eder ve toplum hızla çöküşe uğrar. Karantina altına alınan körler yiyecek ve su bulmak için birbirlerine düşerler. Körlükten etkilenmeyen bir kadın da karantinadadır, eşi karantinaya alındığı için kör taklidi yapar ve onunla aynı yere girer. İnsanlara yardımcı olmaya çalışır. Olaylar silsilesi birbiri ardınca devam eder. Roman, körlük üzerinden yaşanılanları anlatırken aslında insanların içsel körlüklerini, toplumsal düzenin çöküşünü ve hayatta kalma mücadelesinin karanlık yönünü keşfeder ve anlatır.

Özet:

Bir şehirde insanların birden bire kör olmasına yol açan bilinmeyen bir salgın başlar. Bu salgın ”beyaz körlük” olarak adlandırılır çünkü kör olan insanlar her şeyin sadece beyaz bir parıltı gibi göründüğünü söylerler. Körlük hızla yayılarak toplumun her katmanına nüfuz eder ve şehirde büyük bir kaos başlar.

Başlangıçta kör olanlar sadece devletin karantina bölgesine alınır fakat zamanla sağlık sisteminin ve kamu düzeninin çökmesiyle körlük tüm şehri sarar. Karantina altındaki insanlar yiyecek ve su bulmakta zorlanırken toplumsal düzen hızla çöker. İnsanlar hayatta kalabilmek için birbirlerine zarar vermeye başlarlar. Çocuklar, yaşlılar, zenginler, yoksullar kısacası hepsi birbirinden farklı insan grupları körlük nedeniyle birer kayıp haline gelir… Salgında en önemli figürlerden biri salgın boyunca kör olmayan, salgından etkilenmeyen ve kör numarası yaparak karantinada kalıp oradaki insanlara yol gösteren bir kadındır. Karantinada olan doktor eşini yalnız bırakmamak için onunla birlikte karantinaya girmiştir. Karantinadaki insanlarla sohbet ederken ister istemez bir grup oluştururlar. Kadın salgının başından beri sağlıklı kalmış tek kişidir ve önceleri bunu kimseye söylemez. Karantina alanı giderek kalabalıklaşır. Kalabalık isyanı isyan da ölümleri beraberinde getirmiştir. Askerlerle korunan bu bölgede körler ölülerini bile kendilerini gömmek zorundadır. Askerlerin bir yere bıraktıkları yiyecekleri düzenli olarak askerlerin tarifi ile gidip alırlar. Yiyecek paylaşımında koğuşlarda oluşan gruplar haksızlık yapmaya başlarlar. Koğuşlar birbirine girerler. İş çığırından çıkar. Bir süre sonra karantina bölgesine kimse yiyecek ve su getirmez. Yangın çıkar. Bir grup kör kendini kurtarır. Bu kadının liderliğinde bu insanlar karantina bölgesinden çıkarlar ve salgının tüm şehre yayıldığını görürler. Bütün bu kaos insanların içindeki vahşi taraflarını ortaya çıkarmıştır. İnsanların dükkanları yağmaladığına, yiyecek için birbirlerine zarar verdiklerine şahit olurlar. Bu kaos içerisinde hayatta kalmaya çalışırlar. Kadın, terk edilmiş, yağmalanmış marketlerden yiyecek toplayarak grubundakilerin karnını doyurur. Kitap boyunca kadının liderliği, gücü ve iradesi hayatta kalmaya çalışan grup için çok kritik bir rol oynar. Gruptakilerin evine tek tek giderler ancak karşılaştıkları manzara içler acısıdır. En son doktor ve kadının evine giderler. Kadın eşine ve diğerlerine temiz kıyafetler verir. Sular yoktur ancak yağmur suyuyla hepsinin yıkanmasına yardım eder. Bir düzen kurarlar zor da olsa… Sonra bir gün ilk kör olan adam bir anda ”Görüyorum!” diye bağırmaya başlar. Sırasıyla evdekilerin gözü açılmaya başlar. Doktorun karısı dışarı bakar, belki de her şey eski haline dönecektir… Özeti kitabın girişindeki cümle ile bitirmek isterim: ”Bakabiliyorsan gör, görebiliyorsan gözle…”

Kahramanlar:

Doktor: Romanın baş karakterlerinden biridir ve körlük salgınından ilk etkilenen kişidir. Kendisi bir göz doktorudur ve başlangıçta körlük hastalığının tıbbi açıdan çözülme ihtimalini düşünse de zamanla felaketin büyüklüğü karşısında çaresiz kalır. Toplumdaki düzenin yıkılması ile birlikte duygusal ve fiziksel olarak zayıflayan bir kahraman olarak karşımıza çıkar. Salgın karşısından bilimsel çözümler ararken aslında körlüğün ve insan doğasının ne kadar kaotik ve anlamlı bir durum olduğunu keşfeder. Kendi mesleki ve entelektüel kimliğini kaybettikçe insanlığın özüne dair içsel bir boşlukla karşı karşıya gelir.

Doktorun eşi: Romanın baş ve en dirençli karakteridir. Kitapta körlük salgınına yakalanmayan tek kişi olarak dikkat çeker. Romanın en güçlü karakterlerinden biridir. Kocasının kör olması onu daha da güçlendirir ve etrafındaki insanları yönlendiren, onlara rehberlik eden bir lider haline gelir. Kitap boyunca cesur ve fedakar tavırları ile önemli bir rol oynar. Sahip olduğu moral gücü ve akılcılığı sayesinde gruptaki insanlar için bir umut kaynağı olur. Körlükle başa çıkmaya çalışan diğer kahramanların doğru yolda kalmasına yardımcı olur. Ayrıca evlilikteki sadakati ve aşkı da vurgulayan bir kahramandır. Çünkü kocası kör olmasına rağmen ona sadık kalır ve kör taklidi yaparak onunla birlikte karantinaya girmeyi göze alır ve karantinaya girer.

İhtiyar (Koyu bandajlı yaşlı adam): Bu kahraman, romanın başlarında gözleri kör olan bir ihtiyardır. O, toplumsal değerler ve bireysel varoluş üzerine anlamlı bir duruş sergileyen bir figürdür. Körlük, yaşadığı dünyaya olan bakış açısını derinden etkiler. Bir nevi toplumsal değerlerin ve bireysel varoluşun sorgulandığı bir figürdür. Fiziksel olarak zayıf ve yaşlıdır ama körlükle başa çıkmak için oldukça cesur bir tavır sergiler. O, yaşlılık ve körlük arasındaki sınırları sorgular.

Genç kadın (koyu gözlüklü kız): Körlükten etkilenmiş ve hayatta kalmaya çalışan bir kadındır. Oldukça duygusal ve kırılgan bir kişiliğe sahiptir. Salgının başında hayatta kalabilmek için çevresindeki insanlara güvenmeyi öğrenir. Roman boyunca kırılganlık gösterse de sonunda içindeki gücü bulur. Genç kadının yaşadığı içsel çatışmalar, bireysel ve toplumsal krizler üzerinden bir dönüşüm geçirir. Gruptaki erkek ve diğer kadınlarla ilişkileri onu hem güçlü hem de zayıf kılar. Aynı zamanda toplumdaki normlar ve hayatta kalma stratejileri arasındaki dengeyi keşfeder. Genç kadın romanın başından itibaren körlükle birlikte toplumsal değerlerin, cinsiyet ilişkilerinin ve kişisel kimliklerin nasıl alt üst olduğunun bir örneği haline gelir. Hayatta kalma mücadelesi ona insan doğası ve insanlık hakkında önemli dersler verir.

Askerler: Asker, körlük salgını sırasında hükümetin emriyle halkı denetlemeye çalışan bir figürdür. Zamanla askerin sert ve acımasız tutumu kitabın  toplumsal düzene yönelik yaptığı eleştirileri güçlendirir. Askeri tavır bireysel özgürlüklerin ve insan haklarının ne kadar tehdit altında olduğunu gösterir. Dışsal güç ve kontrolün körlük gibi bir felaket karşısında ne kadar aciz olunduğunu gözler önüne serer. Sistemin sert ve acımasız yüzünü simgeler. Sonunda toplumun nasıl çöktüğüne dair bir göstergedir de diyebiliriz.

 

-Elbette karantinada ve kahramanlar karantinadan çıktıktan sonra birçok yan kahraman vardır: ilk kör olan adam, eşi, şaşı gözlü küçük çocuk, araba  hırsızı, köpek,  karantinadaki haydutlar, haydutların lideri, bir yazar, kör muhasebeci, eczacının yardımcısı, yaşlı kadın… Genel olarak bu kitaptaki kahramanlar salgının getirdiği felakete karşı verdikleri mücadeleler ve birbirleriyle olan ilişkileri aracılığıyla derinlemesine insan doğası, toplum yapısı, etik değerler ve hayatta kalma temalarını işler. Bu karakterler birbirlerinin karşısında insanlık halleriyle, güçlü ve zayıf yanlarıyla tanımlanır ve tüm bu süreç boyunca insanlığın karanlık ve aydınlık yanlarını gözler önüne sererler.

Zaman:

Bu romandaki zaman unsuru, anlatının yapısında önemli bir rol oynar. Zaman sadece olayların sırasını belirleyen bir araç değil aynı zamanda roman kahramanlarının yaşadığı içsel dönüşümün ve kaosun derinliğini anlamamıza yardımcı olan bir ögedir. Zaman unsuru geleneksel zaman algısından farklı ve daha soyut bir şekilde işlenmiştir. Zamanın sürekli ve belirsiz bir şekilde akması çok belirgindir. Saramago’nun yazım tarzı zamanın kesin sınırlar ve tarihsel referanslarla belirlenmediği daha çok kahramanların deneyimledikleri ve olayların birbirine bağlı olarak geliştiği bir akışa sahiptir. Salgın başladığında zamanın ne kadar geçtiği veya olayların hangi tarihlerde olduğu çoğu zaman belirsizdir. Saatler, günler ve haftalar birbirine karışır. Zamanın net bir şekilde gösterilmemesi romanın kaotik atmosferini güçlendirir. Körlük salgını sırasında insanlar zaman kavramını kaybeder. Gözlerini kaybetmelerinin ardından dış dünyayla bağlantıları tamamen kopar ve geriye sadece içsel zamanları kalır. Zaman artık geçmişi hatırlamak ya da geleceği planlamak için değildir, sadece ”şimdi” vardır. Kahramanlar etraflarındaki karanlık dünyaya rağmen bir anlamda zamanın dışında bir yaşam sürerler.