Bir kişinin yaşadığı ya da tanık olduğu bir olayı üzerinden zaman geçtikten sonra estetik bir dil ile anlattığı metin türüne anı (hatıra) denir. Anılar yaşanmakta olanı değil yaşananı anlatır.

  • Anlatılan olay üzerinden çoğu zaman epey bir vakit geçmiş olur.
  • Genellikle anı sahibini etkileyen, iz bırakan ve onun için önemli olan olaylar anlatılır.
  • I. kişili anlatım kullanılır. (ben-biz)
  • Öznel ve kişisel olduğu için tam anlamıyla nesnel bir kaynak niteliği taşımaz. Fakat özellikle tarihi, siyasi, edebi, askeri vb. kimliğe sahip kişilerin anıları tarihe ışık tutup yaşanılan dönem ile ilgili bilgi verdiği için dönemi yansıtan kaynaklar olabilirler. Yazar olabildiğince nesnel olmalıdır. Bu noktada belge niteliği taşıyabilirler.
  • Yazar, fotoğraf, yazı, gazete vb. kaynaklardan yararlanıp anısında bunlara yer verebilir ancak anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir.
  • Önemli olan burada mutlak gerçeği anlatmak değildir. Yaşadığı bir olayı başkaları ile paylaşmak, tecrübelerini aktarmak, onu etkileyen bir olayı yazıya dökerek kalıcı hâle getirmek, öğüt vermek ve bu gibi amaçlarla yazılır.
  • Samimi ve içten bir üslup ile yazılır.

ANININ TARİHSEL GELİŞİMİ

  • Dünya edebiyatında anı türünün ilk örneği Yunan sanatçı Ksenophon’un ‘’Anabasis’’ adlı eseridir.
  • 19. yüzyılda J.J. Rousseau (İtiraflar), Victor Hugo (Gördüklerim), Andre Gide (Jurnaller), Tolstoy (İtirafım) ve birçok ünlü yazar anı türünde eserler kaleme almıştır.
  • Türk edebiyatında ise çok eski bir geçmişe sahiptir. 8. yüzyılda Göktürkler tarafından yazılan Göktürk Yazıtları’nda  (Orhun Abideleri) anı türünün ilk örneklerine rastlanmaktadır.
  • 16. yüzyılda Babür Şah’ın Çağatay Türkçesi ile kaleme aldığı ‘’Babürname’’ adlı eseri Türk edebiyatındaki ilk anı kitabı olarak kabul edilir.
  • 17. yüzyılda Ebul Gazi Bahadır Han tarafından kaleme alınan ‘’Şecere-i Türki’’ de yine anı türünün eski örneklerindendir.
  • Divan edebiyatında şairlerin hayatının anlatıldığı tezkireler, tarihi olayların anlatıldığı vakayinameler, Hz. Muhammed’in hayatının anlatıldığı siyerler, yurt dışına gönderilen elçilerin tuttuğu sefaretnameler de tam anlamıyla anı olmasa da anı türü ile ilişkilidir.

TANZİMAT DÖNEMİ’NDEN İTİBAREN ANI

   Her ne kadar bir metin türü olarak anının geçmişi Türk edebiyatında 8. yüzyıla kadar dayanıyor olsa da Tanzimat Dönemi ile birlikte anı Batı’daki örneklerine benzer şekilde yazılmaya başlanmıştır. Bu dönemde anı türünde yazılan bazı önemli eserler:

Akif Paşa – Tabsıra

Namık Kemal- Magosa Hatıraları

Ziya Paşa- Defter-i Amal

Muallim Naci- Ömer’in Çocukluğu

   Serveti Fünun Dönemi’nde gelişmeye devam eden anılar sanatsal bir değer kazanarak edebiyat, sosyal yapı, siyasi yapı, bireysel konular vb. üzerine yazılmıştır. Bu dönem kaleme alınan bazı önemli anılar:

Halit Ziya Uşaklıgil- Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikâye.

Mehmet Rauf- Edebi Hatıralar

Hüseyin Cahit Yalçın-Edebi Hatıralar, Siyasal Anılar.

   Milli Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatında anı türü yazarlar tarafından yoğun ilgi görmüş ve birçok yazar anı türünde eserler vermiştir, hâlâ da vermeye devam etmektedir. Tabii ki dönemin özellikleriyle ilgili olarak da dil oldukça sade ve açıktır. Konular çeşitlidir. Bu dönemlerde yazılan bazı anılar:

Falih Rıfkı Atay- Çankaya, Zeytindağı.

Halide Edip Adıvar- Türk’ün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu- Zoraki Diplomat, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Politikada Kırk Beş Yıl.

Yusuf Ziya Ortaç- Portreler, Bizim Yokuş.

Halit Fahri Ozansoy- Edebiyatçılar Çevremde, Edebiyatçılar Geçiyor.

Yahya Kemal Beyatlı- Çocukluğum Gençliğim Siyasi ve Edebi Hatıralarım, Siyasi ve Edebi Portreler.

Abdülhak Şinasi Hisar- Yahya Kemal’e Veda

Halide Nusret Zorlutuna- Benim Küçük Dostlarım, Bir Devrin Romanı.

Halikarnas Balıkçısı- Mavi Sürgün