Deneme; herhangi bir konu üzerine düşüncelerin, kişisel görüşlerin, gözlemlerin ve izlenimlerin özgün bir şekilde ifade edildiği öznel metin türüdür. Denemelerde konu sınırlaması yoktur. Genellikle yazarın kendi bakış açısını ortaya koyduğu düşünce metinleridir. Özgünlüğü, samimiyeti ve üslubu ile dikkat çeker. Deneme metin türünün özellikleri şunlardır:

  • Bir konuyla ilgili kişisel duygu ve düşüncelerin aktarıldığı bir tür olduğu için öznel bakış açısı ön plandadır.
  • Herhangi bir konu üzerine yazılabilir, konu sınırlaması yoktur. Ancak çoğunlukla toplumsal, kültürel, felsefi veya bireysel konular üzerine yazılır.
  • Belirli kuralları yoktur, serbest bir anlatımı vardır.
  • Deneme yazarı kesin yargılardan kaçınır. Anlattıklarını ispatlama zorunluluğu yoktur.
  • Yazar, konuyu ele alırken elbette düşünsel bir analiz yapar ancak bu analiz akademik bir dilde değil, daha çok kişisel ve samimi bir üslup ile sunulur.
  • Genellikle çok da uzun olmayan metinlerdir. Çünkü konu üzerine derinlemesine bir inceleme yapılmaz, daha çok düşünceler serbestçe ifade edilir.

Günümüzdeki özellikleri ile denemeyi bir metin türü olarak ortaya koyan ve onu diğer metin türlerinden ayıran 16. yüzyıl Fransız yazar Montaigne’dir. Deneme türünün kurucusudur. Türk edebiyatında ise Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Salah Birsel, Suut Kemal Yetkin, Şevket Rado deneme türünün tanınmış temsilcilerindendir.

Örnek:

EĞİTİM ve GERÇEK POTANSİYEL

Eğitim, bir toplumun temel taşlarından biri olarak kabul edilir. Hem bireylerin gelişimi hem de toplumsal ilerleme için kritik  bir rol oynar. Ancak eğitim, çoğu zaman dar bir kavramla sınırlandırılır: Okulda geçen yıllar, sınavlarda alınan notlar, diplomalar ve unvanlar. Oysa eğitim bana göre bunlardan çok daha geniş ve derin bir anlam taşır. Eğitim sadece duvarlar arasındaki bilgi aktarımı değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi, bir hayata tutunma tarzıdır. Peki gerçek eğitim nedir? Bireyin potansiyelini ortaya çıkarmak için ne yapmak gerekir?

Eğitimin amacı; yalnızca bireyleri birer bilgi deposu haline getirmek değil, aynı zamanda onları sorgulayan, merak eden, yaratıcı ve empatik bireyler haline getirmek olmalıdır. Bugün hâlâ eğitim sistemlerinin çoğu, çocukları ve gençleri sadece ”bilgi alıcısı” olarak görmektedir. Bu sistemde öğretmenler öğrencilere bilgi aktarırken öğrenciler de kendilerine verilen bu bilgileri ezberleyip yapılan sınavları başarıyla sonuçlandırmaya çalışır. Ancak bu yaklaşım çoğu zaman bireyin yaratıcı potansiyelini göz ardı eder. Oysa eğitim, her şeyden önce bir çocuğun hayal gücünü ateşlemeli, onu kendi yeteneklerini keşfetmeye teşvik etmelidir. Bir öğrencinin girdiği sınavlardan yüksek notlar alması önemli olabilir fakat asıl önemli olan öğrencinin düşünmeye başlaması, soru sorması, sorgulaması, merak duygusunun gelişmesi ve bunların sonucunda gerçek potansiyelini ortaya çıkarabilmesidir. Eğitimin daha geniş bir perspektifte ele alınması gerektiği fikri, sadece akademik başarıyı değil aynı zamanda duygusal ve sosyal gelişimi de kapsar. Bunu da göz ardı etmemekte fayda vardır. Çünkü bir birey yalnızca bildikleriyle yani bilgi ile değil aynı zamanda başkaları ile empati kurarak, duygusal zekasını geliştirerek, toplumsal sorumluluklarını fark ederek büyür. Bu sebeple de eğitim bireyi hem bireysel hem de toplumsal düzeyde olgunlaştıran bir süreç olmalıdır. Özellikle günümüzün hızla değişen dünyasında insanın sadece bilgiyi değil aynı zamanda bu bilgiyi nasıl kullanacağı, nasıl adapte olacağı, insanlarla nasıl ilişkiler kuracağı gibi beceriler de büyük önem taşır. Ne yazık ki geleneksel eğitim sistemleri genellikle bireyi sadece bir hedefe ulaştırmaya odaklanır. ”Başarı” tanımı çoğu zaman tek bir yoldan geçer: iyi bir üniversiteye yerleşmek, iyi bir iş bulmak, yüksek maaş almak. Ancak bu tarz bir eğitim anlayışı bireyi yalnızca dışsal ödüllere yönelik bir yaşam tarzına iter. İnsanların içindeki keşfedilmeyi bekleyen potansiyelleri arka planda bırakılır. Gerçek eğitim, insanı sadece toplumsal onay için değil, kendi içsel yolculuğunda daha derin bir anlam bulabilmesi için yönlendirmelidir.

Sonuç olarak eğitim bahsettiğim üzere sürekli bir yolculuktur. Sadece bilgi edindiğimiz değil değer ve beceri kazandığımız, içimizi anladığımız bir yolculuk… Eğitimin gerçekte ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini sorgulamak her birimiz için bilinçli bir toplum olma yolunda atılacak ilk adımdır. Unutmamalıyız ki eğitim sadece okullarda ya da kitaplarda değil, yaşamın her anındadır. Bu sürecin, bu uzun yolculuğun amacı da insanı her yönü ile geliştirmek; onu sadece ezberleyen değil aynı zamanda düşünen, sorgulayan ve topluma katkı sağlayan bir birey haline ne getirmektir.