Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araç, kendisine özgü kuralları olan ve ancak bu kurallar içerisinde gelişen canlı bir varlık, temeli tarihin bilinmeyen dönemlerinde atılmış bir gizli anlaşmalar düzeni, seslerden örülmüş toplumsal bir kurumdur. Dil; son şeklini almış, belli bir kalıba dökülmüş ve donmuş bir varlık değildir. Durağan değildir. Dilde durmak bilmeyen bir hareketlilik vardır. Bu hareketlilik sayesinde dil, toplum ihtiyaçlarına göre kendini daima yenilemiş ve değiştirmiştir. Tabii ki bu değişimi etkileyen belli başlı faktörler vardır :

⇒Coğrafya

Coğrafi faktörler, dilin tarihî süreç içerisindeki değişiminde önemli bir rol oynar. Yaşanılan yerdeki çevresel faktörler doğrudan insanların yaşam biçimini de etkiler ve doğal olarak da dili etkilemesi de kaçınılmazdır. Bulunduğumuz konum aslında bizi çevreleyen kültürü de belirler. Türkiye Türkçesinde, uzak bir coğrafya olan Rus kültürünün etkileri hiç görülmezken Azeri Türkçesinde yakın bir coğrafya olduğu için Rus kültürünün etkileri görülmektedir. Bu sebeple yaşanılan coğrafya ile dilin değişimi ve gelişimi arasında bir bağ vardır.

 

⇒Kültürel Farklılık

Yazılı ve sözlü kültür aktarımında önemli bir vasıta olarak dil; edebi, sanatsal, tarihi ve dini unsurların taşıyıcısı konumundadır. Bu manada dil ve kültürün herhangi birinin gelişiminin diğerini de etkilediği söylenebilir. Dil, kültürün aktarıcısıdır. Toplumun kültürü dil sayesinde nesilden nesle aktarılır. Bu sebepledir ki dil ve kültür aslında ayrılmaz bir bütündür. Dil-kültür arasındaki ilişki aslında kültürün insan tarafından oluşturulması aşamasında dilin üstlendiği rolde gizlidir. Dil, hem kurulum hem de gelişim aşamasında kültürün en önemli unsurudur. Dil, kişilerarası iletişim sağlayıcılığı ile insanları hem belirli bir toplumun hem de o kültürün üyesi haline getirir. Örneğin ilk Türk topluluklarında yuğ törenlerinde ölenlerin ardından söylenen şiire sagu denir, şölenlerde çalınan çalgı aletine kopuz denirdi. Zamanla Türkler çok büyük kültürel değişimler yaşadı, benzer şiirler yazılsa da isimleri farklı oldu.  Ya da İslâmiyet’in Türkler arasında yayılmasının ardından Arap ve Fars kültürünün etkisi altında kaldık ve Arap alfabesini kullandık. Dilimizde hâlâ kullandığımız Arapça sözcükler bulunmaktadır.

⇒Din

İnsan dil ile düşünür, din ile yaşar. Bir topluluğun inandığı din elbette dili üzerinde etkiye sahiptir. Özellikle bir topluluğun bir dini kabul etmesiyle birlikle kültür tamamen değişir, yeni bir kültürün etkisi ile yukarıda anlattığımız üzere dilde de değişimler yaşanır. Başka bir yönü ise şudur: Dinin sosyalleşip müesseseleştiği alanlardan biri de dildir. Dini duygu, düşünce ve tutumların konuşma dilimiz içine yerleşip kullanılmasıyla yine dilde değişimler görülür.

⇒Teknoloji

Teknolojiyi üreten dilin diğer dilleri etkilemesi ise kaçınılmazdır. Örneğin Türkçe içerisinde bizim yerli olduğunu düşündüğümüz yüzlerce yabancı kelime vardır ve biz bunları farkında olmadan ve zorunluluktan dilimize dahil etmiş durumdayız. Örneğin Mobil Telefon ismi, bütünüyle yabancıdır. Otobüs, akvaryum, sprey, şampuan vb. pek çok farkında olmadan kullandığımız; ürün ve teknolojilerle birlikte dilimize dahil ettiğimiz kelime vardır. Bu kaçınılmaz bir durumdur.

⇒Çeviri

 Toplumlardaki birçok gelişme ve yenilik hareketi, çeviri edimiyle birlikte başlamıştır. İlk romanlarımızı, hikâyelerimizi hatırlayın. Edebiyatımıza giren bu ve bunun gibi birçok türün en başında çevirileri yapılmıştı. Bir yazınsal geleneğe özgü yapıtların çeviri yoluyla farklı bir yazına aktarılması, söz konusu çevirileri yabancı bir yazına özgü olmaktan çıkararak yerel yazının bir parçası durumuna getirmektedir.