EDEBİYAT VE FELSEFE

Edebiyat; duygu ve düşüncelerin estetik haz uyandıracak bir şekilde sözlü veya yazılı olarak ifade edilmesi sanatıdır. Felsefe ise var olanların varlığı, kaynağı, anlamı ve nedeni üzerine düşünme ve bilginin bilimsel olarak araştırılması olarak tanımlayabileceğimiz bir düşünce sanatıdır. Edebiyat-felsefe ilişkisinin temeli, öncelikle her ikisinin de bir tür insan faaliyeti olmasına dayanır. Edebiyat yaratma, felsefe düşünme faaliyeti üzerinedir. Her ikisi de dil üzerine inşa edilmiştir. Her edebi eser, yazarın bir düşünce eylemi sonucunda ortaya çıkar. Yani yazar edebi eserlerini doğrudan ya da dolaylı bir şekilde belli bir düşüncenin temelinde dayandırır. Bu noktadan baktığımızda felsefenin edebiyat üzerindeki etkisi yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkar. Edebiyat, felsefi temaları anlatı, karakter ve dil aracılığı ile somutlaştırır. Örneğin Albert Camus’nun ”Yabancı” adlı romanı varoluşçuluk felsefesinin ana temalarını karakterlerinin davranışları ve içsel monologları ile inceleyip okura yansıtır. Eserdeki bir kahramanın felsefi düşünceleri esere yön verebilir, eserin ana temasını dahi belirleyebilir. Felsefenin edebiyat üzerindeki etkisini açık bir şekilde görebilmekteyiz. Peki felsefe edebiyattan etkilenir mi? Tabii ki. Tarihte birçok filozof yani felsefi düşünür de düşüncelerini dile getirirken edebiyatın halk üzerindeki etkileyici üslubundan yararlanmıştır. İnsanlar dil sayesinde iletişim kurar ve dil, edebiyatın ana malzemesidir. Fakat edebiyatın kullandığı dil yani üslup öyle dümdüz bir değildir, estetiktir. Felsefi düşüncelerin yayılmasının ve geniş kitlelere ulaşmasının en etkili yolu edebiyattır. Aynı zamanda edebiyat, felsefi düşüncelerin evriminde yeni fikirlerin ve perspektiflerin ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir. Edebiyat, felsefi sorunları kurgusal bir bağlamda çözmeye yönelik çeşitli yollar sunabilir. Felsefi tartışmalar, kahramanların yaşadığı olaylar ve durumlar aracılığı ile ele alınabilir. Bu yaklaşım, felsefi problemlere yeni bakış açıları kazandırabilir ve bu problemleri daha geniş bağlamda inceleme fırsatı sunar. Görüldüğü gibi edebiyat ve felsefe arasında karşılıklı bir etkileşim bulunmaktadır.

EDEBİYAT VE PSİKOLOJİ

Psikoloji ve edebiyat arasında derin bir ilişki bulunmaktadır. Her iki alan da insan doğasını anlama, duyguları anlatma ve insan davranışlarını anlamlandırma çabalarıyla ilgilidir. Bu ortak
noktalar, psikoloji ve edebiyatın birbirini tamamlayan disiplinler haline gelmesini sağlamıştır. Psikoloji, insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Bu nedenle edebiyat ve psikoloji birbirine çok yakın iki alandır. Çünkü edebi eserlerde insan ruh dünyası açısından ele alınır. Öyle ki edebi eserlerde ‘ruhsal portre’ denen bir terim vardır. Ruhsal portre kişinin iç dünyasının, alışkanlıklarının, duygularının, fikirlerinin, zayıf taraflarının vs. anlatılması ve tasvir edilmesidir. Bu noktada psikoloji biliminden yararlanmamamız imkânsızdır. Örneğin; ünlü yazarlarımızdan olan Peyami Safa ”Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” adlı eserinde romanın başkişisi ve anlatıcısı olan hasta çocuğun içindeki gelgitleri, psikolojik olarak yaşadıklarını etkileyici biçimde anlatmıştır. Eserlerde hem bu örnekte olduğu gibi kahramanların ruhsal dünyası hem de kahramanların eserde yaşanan olaylar ve karşılaştığı durumlar karşısındaki tepkileri de ruhsal çözümlemeler ile yani psikoloji bilimi sayesinde okura etkili bir şekilde aktarılır. Bu noktada edebiyat ve psikoloji birbirinden bağımsız düşünülemeyecek iki alandır. Peki sadece edebiyat mı psikoloji biliminden etkilenir? Tabii ki de hayır. Aslına bakarsanız edebiyat da psikoloji disiplinini etkileyebilir ya da psikolojiye ilham verebilir. Örneğin bazen bir kitap yazılır ve toplumun genelinin psikolojisini etkiler. Öyle kitaplar olmuştur ki örneğin o kitap yayımlanıp okunduktan sonra toplumdaki insanlar o kitabın kahramanı gibi konuşmaya ya da düşünmeye başlamıştır ya da başka bir yönden bakacak olursak eğer yazarlar, insan psikolojisinin derinliklerine inerken psikoloji alanına yeni fikirler de sunabilir. Yine bu iki alanın karşılıklı olarak birbirini etkilediği inkar edilemez bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.