Edebiyat ve bilim her ne kadar birbirinden farklı kavramlar olsa da çoğu zaman karşılıklı olarak birbirini etkilemektedir. Bunu birkaç örnekle açıklayalım:

Edebiyat ve Psikoloji: 

Psikoloji ya da ruh bilimi daha çok duygu ve düşünceleri, insan ruhunu inceleyen çok kapsamlı bir bilim alanıdır. Bir yazar, eserini oluştururken kahramanlarını tanıtır ve kahramanlarını tanıtırken de onları ruhsal olarak betimlemesini yapar. Kahramanın iç dünyasını detaylıca anlatırken, betimlerken psikolojiden faydalanır. Sadece ana kahraman değil hemen hemen her edebi eserde karakterler arasındaki ilişkinin anlaşılması için de psikolojiye ihtiyaç vardır. Bazen öyle bir olur ki yazar, eserdeki mekanı anlatırken bile aslında kahramanının ruhsal görünümünü verir, bu noktada psikolojinin etkisi kaçınılmazdır. Psikoloji, karakterlerin neden belirli davranışları sergilediğini, gelişim süreçleri anlatmak için oldukça gereklidir. Edebi eserler insanın zihnindeki karmaşık duyguları yansıtır.  Tabii ki bu ilişki sadece tek yönlü bir ilişki değildir. Mesela bir dönemde bir kitap basılır ve çokça okunur. Kitabın etkisiyle o kitapta geçen herhangi bir figür insanların genel anlamda psikolojisini etkileyebilir, o kitabın kahramanı gibi giyinip onun gibi hareket etmeye, konuşmaya başlarlar insanlar. Yani edebiyat -edebi eserler- da psikolojiyi etkileyebilir. Bu durumda da psikoloji bilimi devreye girer. Okuyucular, kitaplardaki karakterlerle empati kurduğunda psikoloji bu empati sürecini inceler ve eserlerin okur üzerindeki duygusal etkisini anlamak için kullanabilir. Psikoloji, edebi eserlerin altında yatan temaları, sembolleri ve iletişimi de kullanabilir. Hem edebiyat hem de psikoloji insanın kişisel gelişimi ve anlam arayışıyla ilgilenir. Buradan da anladığımız üzere edebiyat ve psikoloji birbirini etkileyen ve zenginleştiren iki farklı disiplindir.

Edebiyat ve Sosyoloji:

Sosyoloji toplum bilimidir, toplumu ve toplumsal ögeleri inceler. Bir edebi eser yazıldığı dönemin zihniyetinden etkiler ve iz taşır. Bu nedenle geçmiş dönemlerde yaşayan toplumları, toplumsal olguları incelemek adına sosyologlar yazarların edebi eserlerinden faydalanabilirler. Örneğin ”ilklerin adamı” Şinasi’nin ”Şair Evlenmesi” adlı tiyatro metnine baktığımızda yazar görücü usulü evliliği komik bir dil ile eleştirmiştir. Buna göre eserin kaleme alındığı 1800’lü yıllarda toplum içerisinde görücü usulü evliliğin yaygın olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada sosyoloji bilimi bu eserle birlikte o dönem toplumu ile ilgili bilgi sahibi olabilir. Edebiyat bir toplumun normlarını, inançlarını, yaşayış biçimini yansıtarak sosyolojiye katkı sağlar. Sosyoloji de bu eserler sayesinde geçmişteki toplumsal değişimleri anlar, diyebiliriz. Edebiyatçılar da eserlerini oluştururken sosyologların gözlem verilerinden yararlanabilirler. Çünkü edebi eserler dönem dönem genellikle toplumsal konuları, sınıf farklılıklarını, cinsiyet rollerini ve diğer sosyolojik konuları işlerler. Bu noktada da sosyoloji biliminden faydalanırlar. Edebiyat ve sosyoloji birbirinden farklı ancak birbirine de o kadar yakın iki disiplindir.

Edebiyat ve Tarih: 

Tarih, geçmişte yaşanan  olayları neden sonuç ilişkisi içinde inceleyen bilim dalıdır. Edebi eserler oluşturulurken yazar tarihten konu alabilir. Tarihi kişilikleri eserlerinde kahraman olarak kullanabilir. Elbette aldığı konuyu tüm gerçekliğiyle yansıtmak zorunda değildir. Yazar, anlatacağı şeyi kendi süzgecinden geçirerek öznel bir şekilde anlatabilir. Bu nedenle her edebi eser tarihe tam anlamıyla kaynaklık etmez. Ancak tarihi olaylara farklı bir bakış açısı ile yaklaştığı için tarihsel anlayışı zenginleştirebilir. Edebiyat, tarihi anlama ve yorumlama sürecine katkı sağlar. Edebi eserler oluşturuldukları dönemin izlerini mutlaka taşır. O dönem yaşanan olaylar açık ya da üstü örtülü bir şekilde muhakkak eserlerde kendini gösterir. Bu nedenle geçmişi araştıran bir tarihçi edebi eserlerden faydalanabilir. Mesela Göktürklerle ilgili araştırma yapan bir tarihçi edebiyatın ilk yazılı kaynağı olan Orhun Anıtları’nı incelemek zorundadır. Edebiyat ve tarih arasında karşılıklı bir etkileşim vardır.

Edebiyat ve Bilim Teknik:

Edebiyat ve bilim birbirinden kesin sınırlarla ayrılan iki farklı disiplindir. ancak buna rağmen bir etkileşim içindedirler. Edebi eserler bilim ve teknolojiye ilişkin konuları ele alabilir. Bu konular o edebi eserin temelini oluştururken edebiyatçının hayal gücü bazen bilime de yön verebilir. Buna Jules Verne’in eserlerini örnek verebiliriz. Jules Verne ”Denizler Altında Yirmi Bin Fersah” kitabını yazdığında deniz altı  diye bir şey yoktu. ”Ay’a Yolculuk” kitabını yazdıktan 100 yıl sonra Ay’a ilk adım atıldı.  Aynı zamanda edebi eserlerde dönemin bilimsel ve teknik gelişmelerine de şahit olabiliriz. Bilim kurgu eserleri bilim ve edebiyatın kesişim noktasıdır. Bu eserler bilim ve teknik ile ilgili fikirleri ve spekülasyonları edebi bir form ile sunarak okurun hayal dünyasını ve düşünsel kapasitesini de genişletir. Bu iki disiplin arasındaki etkileşim; yeni fikirlerin, deneyimlerin, perspektiflerin ortaya çıkmasına katkı sağlar.