Gerçek ya da gerçeğe yakın tasarlanmış olayların yer, zaman, şahıslar çevresinde anlatıldığı metin türüne hikâye diyoruz. Roman da hikâyenin uzun halidir aslında nitekim romana ”uzun hikâye” de denilir. Hikâyeden farkı daha geniş bir şahıs kadrosuna, birbiri ile bağlantılı birden fazla olaya, daha çok mekâna sahip olmasıdır ve doğal olarak bu durum roman türünü hikâyeye göre hatta diğer metin türlerine göre de daha uzun bir tür yapmaktadır. Gerçek ya da gerçek olabilecek olayların geniş bir şahıs kadrosu, mekan ve zaman çevresinde anlatıldığı metin türüne roman denir. Her ne kadar tanımda yaşanabilecek, olabilecek olayların desek de zamanla romanın türleri ortaya çıkmıştır. Yine hikâyeden başka bir farkı da budur. Konularına göre tarihi, felsefi, psikolojik, bilim- kurgu, fantastik vb. romanlar da bulunmaktadır.
ROMANIN GENEL ÖZELLİKLERİ
- Anlatılan, kurmaca bir gerçekliktir.
- Belirli bir olaydan ziyade bir olay zincirini anlatır. Birbiriyle bağlantılı birçok olaydan oluşur. Yani olay zinciri mevcuttur.
- Şahıs kadrosu kalabalıktır yani kişi sayısı fazladır.
- Mekan, zaman, olay ve kişi unsurları romanın en temel ögesidir ve hikâyeye göre daha kapsamlıdır.
- Romanın dili kahramanların kimliği ile ortaya çıkar.
- Zamanla romanın türleri ortaya çıkmıştır. Etkilendiği akıma göre romantik, realist, natüralist vb. gibi ve konusuna göre tarihi, psikolojik, serüven, polisiye, bilim kurgu vb. gibi.
ROMANIN TARİHSEL GELİŞİMİ
Dünya edebiyatında roman türünün ilk örneğini 17. yüzyılda Don Kişot adlı eseriyle Cervantes vermiştir. Türk edebiyatında ise yüzümüzü Batı’ya döndüğümüz Tanzimat Dönemi’nde ilk romanlar görülmüştür. İlk ürünler çeviri şeklinde olmuş, sonra adapte eserler sonrasında ise telif eserler verilmiştir. İlk çeviri romanımız Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemak adlı eseridir. Tanzimat Dönemi’nde verilen eserler ilk olduğu için teknik açıdan kusurludur. Batılı anlamda roman örnekleri Servet-i Fünun Dönemi’nde verilmiştir. Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu romanları Batılı anlamda ilk roman örnekleridir. Bu noktada edebiyatımızdaki ilkler çok önemlidir:
- İlk çeviri roman: Telemak – Yusuf Kamil Paşa (Fenelon’dan)
- İlk yerli roman: Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat- Şemsettin Sami
- İlk edebi roman: İntibah- Namık Kemal
- İlk tarihi roman: Cezmi- Namık Kemal
- İlk realist roman: Araba Sevdası- Recaizade Mahmut Ekrem
- İlk psikolojik roman denemesi: Zehra- Nabizade Nazım
- İlk köy romanı: Karabibik- Nabizade Nazım
- İlk psikolojik roman: Eylül- Mehmet Rauf
ROMANIN YAPISAL UNSURLARI
OLAY- OLAY ÖRGÜSÜ
Olay, romanın en temel ögesidir. Romanda aslında bir ana olay ve bu ana olayın etrafında şekillenen diğer olaylar vardır. Bu olayların art arda ortaya çıkması, birbirini doğurması, sebep sonuç ilişkisi ile birbirine bağlı olması olay örgüsünü doğurmaktadır. Olay örgüsünün doğması için ise bir çatışmaya ihtiyaç vardır. Kahramanla kahraman, kahramanla doğa, kahramanla kendisi, kahramanla toplum vb. gibi mücadeleler sonucu çatışma dediğimiz unsur oluşur. Çatışma, okuru olayın içinde tutar. Daha da somutlaştıracak olursak çatışma dediğimiz şey iyi-kötü, zengin-yoksul, dingin- sinirli vb. zıt kavramların karşı karşıya getirilmesidir. Bu dramatik anlaşmazlık sayesinde merak ögesi canlı tutulur.
ZAMAN
Anlatılan olayların yaşandığı andır. Yazar, zamanı olduğu gibi vermek zorunda değildir. Sanatsal zaman dediğimiz bir kavram vardır. Yazar isterse yoğunlaştırılmış isterse de yayılmış bir zaman dilimi kullanabilir. Öyle romanlar vardır ki sadece bir saati anlatır öyle romanlar vardır ki yüzyıllık bir zaman dilimini anlatır. Zamanı nasıl kullanacağı tamamen sanatçının elindedir. Bunun yanı sıra anlatılan olaylarda içinde bulunulan zaman olduğu gibi kronolojik bir şekilde akıyorsa buna ”çizgisel zaman” denir. Ancak yazar isterse geriye dönüş veya ileri gidişlerle zamanı karmaşık bir yapıda da verebilir. Yine tamamen yazara ve olay için kurduğu kurguya bağlıdır.
MEKAN
Romandaki olayların geçtiği mekan aslında kurmaca bir yapısı olan roman ile gerçek hayat arasındaki en önemli bir bağdır. Anlatılan her olay bir mekanda geçer ve bu mekan aslında çevre de diyebileceğimiz bu olgu bir roman için oldukça önemlidir. Çünkü mekanlar olayları ve kahramanları yansıtır, atmosfer yaratır. Romanlarda genellikle uzun mekan tasvirleri yapılır. Bazı romanlarda mekan adeta başkahraman gibidir. Bazı romanlarda kahramanın bilinçaltı mekan aracılığı ile verilir.
KİŞİ (KAHRAMAN)
İnsan, romanı oluşturan en önemli ögedir. Bazı romanların kahramanları hayvanlardır ki böyle olduğunda bile bu romanların alegorik yani sembolik bir anlatıma sahip olduğunu görürüz. Yani temelde yine anlatılan insandır. İnsandaki bazı özelliklerle sembolleştirilerek bir şahıs kadrosu oluşturulmuştur. Romanda anlatılanlara hayat veren, anlatılan olayları yaşayan kişilerdir. Yazar, kahramanları istediği kimliklere sokabilir. Olay metinlerinde kahramanlar iki şekilde karşımıza çıkar:
1)Tip: Romandaki kahraman belli bir sınıfı temsil ediyorsa kahraman tip özelliği gösterir. Bireysel değil toplumsaldır. Tek bir özelliği ile göze çarpar. Bu özellik bireysel bir özellik değildir bir kesimi temsil eder. Değişmez ve gelişmez. Başka eserlerde benzerleri ile karşılaşılabilir. Örneğin, Molière’in cimrisi tiptir. Eser boyunca cimrilik özelliği ile karşımıza çıkmıştır. Ya da kahramanı öğretmen olan bir romanda öğretmen idealistliği ile ön plana çıkıyorsa idealist öğretmen tipini temsil ediyordur. Kuyucaklı Yusuf’taki Yusuf ezilmiş köylülerinin başkaldırışının sembolik bir tipi niteliğindedir.
2)Karakter: Tipe göre daha kapsamlıdır. Belli özellikleri ile ön plana çıkarlar. Bir toplumsal kesimi temsil etmezler, bireysel özellikleri ile var olurlar. Kendine özgüdür, orijinaldir. Başka eserlerde benzerlerine rastlanmaz. Değişken özellikleri ile var olurlar. Romanda da sürekli değişim içerisinde olurlar. Olayın gidişatına göre değişirler.
”Romanda Anlatıcı, Bakış Açısı, Anlatım Teknikleri” gibi konulara aşağıdaki bağlantıya tıklayarak ulaşabilirsiniz:
⇓
ROMANDA BAKIŞ AÇISI, DİL VE ANLATIM
[…] ROMAN ÜNİTESİ İLK BÖLÜM […]