Tiyatro, sahnede ve seyircilerin önünde bir olayı oyuncuların söz, jest, mimik ile canlandırma sanatıdır. Güzel sanatlarda dramatik sanatlar içerisinde değerlendirilir. Bir metne bağlı olarak canlandırılması edebiyat ile ortak noktasıdır. Bu sebeple tiyatro metinleri edebi metin olarak kabul edilmektedir. Milattan önce 6. yüzyılda Eski Yunan’da dini törenlerde ortaya çıkmıştır. Yunanca ‘’theatron’’ sözcüğünden gelmektedir. Seyircilerin oturdukları yer, görme yeri, sahnelenmek için yazılan oyunlar anlamında kullanılmaktadır. Dinsel törenlerde Tanrı Dionysos’un hayatı acıklı bir şekilde anlatılmış ve trajedi ortaya çıkmıştır. Sonraları bu törenlerde hayatın gülünç yönleri anlatılmış ve komedi ortaya çıkmıştır. Tiyatro, özellikle 16. yüzyıldan itibaren önemli bir gelişme göstermiştir. 17. Yüzyılda hayatın hem acıklı hem de gülünç yanlarının aynı anda işlenmesi ile özellikle de 19. yüzyıldan sonra klasisizm akımının kurallarını desteklemeyen yazarlar tarafından tiyatro farklı bir kimliğe bürünmüş ve  ‘’dram’’ ortaya çıkmıştır. Tiyatro, sahnede sergilendiği ve bunun için yerleşik hayat gerektirdiğinden Türk edebiyatında Yunanlarda olduğu gibi bir tiyatro gelişmemiş, özellikle modern tiyatro sosyal sebeplerden de ötürü Türk edebiyatında daha geç ortaya çıkmıştır. Ancak Türk tiyatrosu 1839’lu yıllara Tanzimat Dönemi’ne kadar ‘’Karagöz, Orta Oyunu ve Meddah’’ adıyla anılan geleneksel oyunlar ile gelişip eski zamanlardan beri süregelmiştir. Sonraki kuşaklara ise usta-çırak geleneği ile aktarılmıştır.

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU

İslâmiyet’in kabulünden önce Orta Asya’da yaşayan Türklerin yaptığı dini törenlerde ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkmasındaki başka bir faktör ise masal, destan gibi türlerin yanı sıra günlük hayatta yaşanan olayların canlandırılmasıdır. Tüm bu etkenlerle Türklerde geleneksel tiyatro doğmuş ve gelişmiştir.

  • Genellikle güldürüye dayalıdır ve güldürürken de öğretme amacı vardır.
  • Taklitler çokça bulunmaktadır.
  • Genellikle doğaçlama oynanır. Yazılı bir metne bağlı kalınmaz.
  • Klişeleşmiş ifadeler bulunur.
  • Müziğe de yer verilmiştir. Bu sebeple göze hitap ederken kulağa da hitap etmektedir.
  • Çatışma bulunur. Yani olumlu ve olumsuz tipler birlikte verilir. İyi-kötü, güzel-çirkin, zengin-yoksul gibi…
  • Basit bir sahne bulunur, dekor da çok azdır.

Geleneksel Türk tiyatrosunun en önemli ürünleri: Karagöz, Meddah ve Orta Oyunu’dur.

➡KARAGÖZ

Karagöz bir gölge oyunudur. Bir ışık kaynağı ile yarı saydam bir perdeden faydalanılarak perdenin arkasında tasvir adı verilen renkli figürlerin oynatılmasına gölge oyunu denir.  Gölge oyununun kaynağı, nerede ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmemektedir. Asya kaynaklı olduğuna dair görüşler bulunur. Gölge oyunları içinde en çok bilinen Karagöz’dür.

KARAGÖZ’ÜN ÖZELLİKLERİ

  • Bir sanatçının gösterisidir. Perdenin arkasında tasvirleri oynatan bu sanatçıya hayali, hayalbaz veya Karagözcü denir. Genellikle çırağı da bulunur.
  • Bu oyun usta-çırak ilişkisi içinde nesilden nesle yayılır. Çırak, ustasından bu sanatı öğrenir.
  • Oyunda müzikten de yararlanılır. Bazı ustaların yanında tef çalıp şarkı söyleyen bir ‘’yardak’’ da bulunur. Yardak, oyuna özgü bir usul ile tef çalar.
  • Oyun, yazılı bir metne bağlı değildir. Karagöz ustası oyunu doğaçlama canlandırır.
  • Yarı aydınlatılmış beyaz bir perde bu oyunun sahnesidir. Oyunun sahnelendiği bu yere ‘’Küşteri Meydanı’’ denir.
  • Karagöz oyununun en önemli özelliği kahramanların tip olmasıdır. Karagöz, eğitim görmemiş ve şakacı bir halk tipini temsil ederken Hacivat gösteriş meraklısı, biraz eğitim görmüş bir yarı aydını temsil eder.
  • Oyunda belli kahramanlar her zaman aynı şeyi giyerler. Kıyafetleri aslında onların sınıfının özelliklerini taşımaktadır.
  • Bu gölge oyunu; Karagöz’ün sürekli Hacivat’ın söylediklerini yanlış anlamasından kaynaklı bir çatışma üzerine kuruludur.

KARAGÖZ OYUNUNUN KİŞİLERİ

Karagöz:

Başında ışkırlak adında bir şapka vardır. Eğitim almamıştır. Asıl işi demirciliktir fakat hiçbir zaman düzgün bir işi olmamıştır. Geçici işlerde çalışır. Neşeli, şakacı, hazırcevap,  cesur bir halk adamıdır. Hislerini hemen belli eder. Halkın sağduyusunu temsil eder. Patavatsız ve açık sözlüdür. Bazen argo konuşur. Eğitim görmüş kişilerin dilini anlamaz, bazen de anlamamış gibi görünür. Karısı ile sürekli kavga eder.

Hacivat:

Yukarı doğru kıvrık, sivri sakalı vardır. Karagöz’ün tam tersidir. Eğitim almıştır, Karagöz’e göre daha kültürlüdür. Konuşması ile adeta bir kent adamıdır. Kurnaz, içten pazarlıklı bir tiptir. Nabza göre şerbet verir. Süslü bir dili vardır. Kavgaları yatıştırır, ara bulucudur. Kişisel çıkarlarını ön planda tutar.

Çelebi: Genç bir mirasyedidir. İstanbul ağzı ile konuşan kibar, nazik bir gençtir.

Tiryaki: Laf ebesi, namlı bir sarhoştur.

Zenne: Oyundaki tüm kadınların genel ismidir.

Tuzsuz Deli Bekir: Her an kavga çıkarmaya hazır, sarhoş bir kabadayıdır.

Matiz: Sürekli sarhoş gezen, bir elinde hep şarap olan bir kabadayı tipidir.

Diğer tipler: Altıkulaç Bebe Ruhi, Himmet, Acem, Zeybek, Arnavut, Laz…

KARAGÖZ’ÜN BÖLÜMLERİ

Giriş (Mukaddime): Hazırlık bölümüdür. Seyirciyi oyuna hazırlamak için oyunla ilgisi olmayan herhangi bir görüntü perdeye verilir. Daha sonra bu görüntü kaldırılır ve Hacivat ‘’Of Hayy Hak!’’ diyerek perdeye gelir, kendisine arkadaş aramaya başlar. Karagöz de perdeye girer.

Muhavere: Bu bölümde Karagöz ve Hacivat arasında karşılıklı atışmalar olur. Huylarını seyirciye tanıtırlar. Bu bölüm, yanlış anlaşılmalara dayalı kelime oyunlarından oluşur.

Fasıl (Oyun): Asıl oyunun olduğu bölümdür. Oyuna diğer tipler de dâhil olur. Kabadayı tiplerden biri gelerek olayı çözer.

Bitiş: Son bölümdür. Karagöz ile Hacivat arasında kısa bir konuşma geçer ve seyirciye veda edilir.

➡ORTA OYUNU

Etrafı seyircilerle çevrili bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan canlı oyuncular ile doğaçlama oynanan bir oyundur. Ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmese de en az beş yüz yıllık bir geçmişi vardır.

ORTA OYUNUNUN ÖZELLİKLERİ

  • Genellikle açık alanda oynanır. Kış mevsiminde kapalı alanlar tercih edilmiştir.
  • Doğaçlama (tuluat) oynanır.
  • Oyunun oynandığı yuvarlak alana ‘’palanga’’ ya da ‘’meydan’’ denir. İzleyiciler palanganın etrafında sıralanır.
  • Orta oyununun başlıca dekoru ‘’yenidünya’’ denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir kafesten oluşur. Yenidünya evi, kafes(iskemle) iş yerini simgeler.
  • Orta oyunu, Karagöz’e benzer. Yanlış anlaşılmalara ve gülmeceye dayalıdır.
  • İki başoyuncusu bulunur: Pişekâr ve Kavuklu.
  • Pişekâr, kültürlüdür. Saray diliyle konuşur. Orta sınıf şehirliyi temsil eder. Bu yönleriyle de gölge oyunundaki Hacivat’ın karşılığıdır.
  • Kavuklu ise oyunda Pişekâr’ı yanlış anlayan, cahil geçinen fakat kurnaz bir halk adamıdır. Bu yönü ile de Karagöz’e benzer.
  • Karagöz oyununda olan çoğu tip orta oyununda da vardır. (Çelebi, matiz, zenne, Arnavut, Zeybek, Efe…)
  • Oyunda taklitler, güldürü, müzik ve dans ön plandadır.

 

ORTA OYUNUNUN BÖLÜMLERİ

Mukaddime (Ön Deyiş, Giriş): Zurnacı, Pişekâr havası çalar ve Pişekâr girer. Dört bir yanı selamladıktan sonra komik bir biçimde biraz zurnacı ile şakalaşır. Sonra Kavuklu havası çalınır ve Kavuklu girer.

Muhavere (Söyleşme): Bu bölüm ‘’arzbar’’ ve ‘’tekerleme’’ olarak da bilinir. Kavuklu ile Pişekâr arasında laf yarışı başlar. Birbirlerini yanlış anlamalarına dayalı bu bölüme arzbar denir. Sonrasında tekerleme söylenir.

Fasıl: Asıl oyun bölümüdür. Diğer tipler de oyuna giriş yapar.

Bitiş: Oyunun sonlandırıldığı kısa bir bölümdür.

➡MEDDAH

 Övücü sözler söyleyip, taklitler yapan ve güzel hikâyeler anlatarak insanları eğlendiren sanatçıya meddah denir. Meddah; kelime olarak methedici sözler söyleyen anlamına gelmektedir. Kökeni kesin olarak bilinmemekle birlikte yüzyıllar boyu yaşamış bir gelenektir.

MEDDAHLIĞIN ÖZELLİKLERİ

  • Meddahlık tek kişilik bir oyundur bu nedenle tek adamlı tiyatro da denilebilir.
  • Yüksekçe bir yerde oturarak oyunun başından sonuna kadar bir hikâye anlatır ve anlattığı hikâyeyle ilişkili insanların, hayvanların, bazen cansız varlıkların bazense doğa olaylarının taklidini yapar.
  • Doğaçlama oynanır.
  • Perde, sahne, dekor, kostüm vb. yoktur. Sadece elinde bir mendil ve sopa bulunur. Bütün hikâyeyi bu iki aracı kullanarak anlatır. Örneğin zenne taklidi yapacağı zaman mendili başına bağlar. Ya da sopayı at, saz vb. yerine kullanır.
  • Meddahlar bu gösterilerini daha çok kahve, saray ve konaklarda yaparlar.
  • Sopayı yere vurarak seyircinin dikkatini çeker ve ‘’ Hak dostum hak, yanıldım bir çırak aldım yanıma…’’ diye başlayan klasikleşmiş tekerlemesini söyler, giriş yapar. Komik taklitlerle hikâyesini anlatır ve canlandırır. Anlattığı hikâyeden çıkarılacak dersi vurgular, kıssa bildirir ve oyunu bitirir. Bitişte özür diler ve bir dahaki sefere canlandıracağı hikâyenin nerede, ne zaman olacağını söyler.
  • Günümüzde meddahlık geleneği ile ilgili çok fazla kaynak bulunmamaktadır.

TANZİMAT DÖNEMİNDE TİYATRO

Tanzimat Dönemi Batılılaşmaya başladığımız dönemdir. Bu dönemde hikâye, roman, tiyatro gibi türler edebiyatımıza girmiştir. 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar Türkler geleneksel Türk tiyatrosu ile eğlenirken Tanzimat ile birlikte modern tiyatro ile de tanışmıştır. 1859’da ‘’İlklerin Adamı’’ olarak bilinen Şinasi tarafından ‘’Şair Evlenmesi’’ adlı tek perdelik komedi yazılmıştır. Görücü usulü evliliği eleştiren bir töre komedisi olan Şair Evlenmesi Batılı anlamda Türk edebiyatındaki ilk tiyatro eseridir. Fakat sahnelenememiştir. Güllü Agop, İstanbul’da ilk yerli tiyatroyu kurmuştur. 1867 yılında kurulan tiyatro, Osmanlı Tiyatrosu ya da Gedikpaşa Tiyatrosu ismiyle bilinir.

  • Tiyatronun gelişmesine Ahmet Vefik Paşa’nın da katkıları büyüktür. Moliere’den çeviriler yapmıştır. Zoraki Tabip, Zor Nikâh tiyatro eserleri arasındadır.
  • Namık Kemal ile tanışmasının ardından edebiyata giren Recaizâde Mahmut Ekrem, ‘’Sanat, sanat içindir.’’ anlayışını savunmuş 1870’lerden itibaren tiyatro eserleri yazmaya başlamıştır. Afife Anjelik, Vuslat, Çok Bilen Çok Yanılır önemli oyunlarındandır.
  • Türk edebiyatında ‘’Şair-i Azam’’ olarak bilinen Abdülhak Hamit Tarhan, Tanzimat tiyatrosunun en çok oyun yazan isimlerindendir. Nesteren, Eşber, Finten, İçli Kız bazı önemli tiyatro eserlerindendir.

SERVETİFÜNUN DÖNEMİNDE TİYATRO

Servetifünun sanatçıları dönemlerinde yaşanan sansür nedeniyle, 1908’lerden sonra eser verebilmişlerdir. Tiyatro, bu dönemde az gelişen edebi ürünlerden biridir. Bu eserlerin oynanmasına izin verilmediği için sanatçılar gereken önemi verememişlerdir. Fakat 1908’de İstanbul’da ciddi sahne çalışmaları başlamıştır. Oyunlar ilgi görmeye başlayınca sanatçılar tiyatro türünde eserler vermeye başlamıştır ancak eserler teknik yönden zayıf kalmıştır. Oyunlarda evlenme, boşanma, kadınların medeni hakları işlenmiştir. Hüseyin Suat Yalçın, Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar dönemin önemli tiyatro kaleme alan yazarlarıdır.

FECRİATİ DÖNEMİNDE TİYATRO

Batı edebiyatını örnek alan fecriati sanatçıları tiyatroyu halkın ilgi odağı yapmak istediler fakat başarılı olamadılar. Servetifünun Dönemi’ne göre teknik açıdan daha başarılı eserler verilse de yine de tiyatro, yetersiz ve içerik açısından verimsiz bir dönem geçirmiştir. Bu dönem tiyatro yazarlarından bazıları: Tahsin Nait, Yakup Kadri, Şahabettin Süleyman…

MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİNDE TİYATRO

Tiyatro, Milli Edebiyat Dönemi’nde tekrar canlanmıştır. Her ne kadar hikâye, şiir, roman gibi türlerin gölgesinde kalsa da tiyatro ile ilgili önemli gelişmeler olmuştur. 1914 yılında ilk resmî tiyatromuz olan ‘’Darülbedayi Osmani’’ kurulmuştur. 1930’da ‘’İstanbul Şehir Tiyatroları’’ adını almıştır. Bu tiyatro aynı zamanda oyuncu olmak isteyenleri eğiten bir okuldur da. İlk Türk kadın tiyatro oyuncumuz Afife Jale bu dönemde, 1919’da, sahneye çıkmıştır. Milli Edebiyat Dönemi tiyatrosunda oyunlar kusursuz olmasa da dil; doğal ve sadedir. Yerli oyunlar yazılması için yazarlar teşvik edilmiştir. Özel ve resmi tiyatrolar kurulmuştur. Musahipzade Celal, Ahmet Nuri Sekizinci önemli tiyatro yazarlarıdır. Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay gibi romancılarımız da tiyatro türünde eserler kaleme almıştır.