Toplumcu gerçekçi şiir, toplumsal sorunlara duyarlılık gösteren ve gerçekliği doğrudan yansıtan bir edebi akımdır. Bu akım, genellikle sınıf mücadelesi, emekçilerin hakları, adaletsizlik, yoksulluk gibi konuları işler ve toplumsal değişim için çağrıda bulunur. Toplumcu gerçekçi şairler, sıradan insanların yaşamını ve zorluklarını anlatırken, edebi üsluptan ziyade içerik ve mesaj ön planda olur. Dil ve anlatımın sade olması, toplumcu gerçekçi şiirin temel özelliklerindendir. Bu akım, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle savaş sonrası dönemde ve toplumsal hareketlerin yoğun olduğu zamanlarda yaygın bir şekilde benimsenmiştir. Toplumcu gerçekçi şiir, toplumun sesi olmayı ve değişimi teşvik etmeyi amaçlamıştır.

Özellikleri:

  • Toplumun yaşadığı sorunlara duyarlılık gösterir ve bu sorunları ele alır.
  • En göze çarpan özelliği biçimde “serbest şiir” anlayışını kullanmak ve yaygınlaştırmak, içerikte ise ideolojik ve siyasal konuları işlemektir.
  • Tezli bir şiir söz konusudur. Yani şiirler bir görüşü savunur.
  • Dil ve anlatım sadedir. Şairler, karmaşık edebi figürlerden kaçınıp, net ve anlaşılır bir dille yazmayı tercih ederler.
  • Her ne kadar dil sade de olsa bugüne kadar görülmemiş, kullanılmamış görsellik ve karmaşık teknikler kullanılmıştır. Mesela dizelerde sapmalar, kırılmalar olabilir. Bazı şairler kırılan dizeleri merdiven şeklinde yazarlar. Yani görsel açıdan oldukça farklı teknikler kullanılmıştır. Belli bir biçim özelliği yoktur çünkü toplumcu gerçekçi şiirlerde içerik, biçimden önemlidir.
  • Ölçü ve uyağa bağlı kalmadan yazılır.
  • Şiirler ”Toplum için sanat.” anlayışıyla kaleme alınmıştır. Çünkü şair toplumun bir parçasıdır ve şiirler de toplumsal bir kaygı ile kaleme alınmalıdır.
  • Toplumcu gerçekçilere göre sanat, toplumu sadece yansıtan bir ayna değildir; aynı
    zamanda toplumu değiştirecek araçlardan da biridir.
  • Şairler Fütürizm (Gelecekçilik) akımından etkilenmiştir.
  • Türk edebiyatında Nâzım Hikmet, Cumhuriyet Dönemi şiirimizde toplumcu gerçekçi şiir anlayışının ilk temsilcisi kabul edilir.

Fütürizm (Gelecekçilik):

Fütürizm, 20. yüzyılın başlarında İtalya’da doğan bir sanat ve edebiyat akımıdır. Bu akım, teknolojiye, hızlı yaşama ve modernleşmeye olan hayranlığıyla bilinir. Fütüristler, geleneksel sanat ve edebiyat kurallarını reddeder ve geleceği, teknolojiyi ve endüstriyel gelişmeyi öncelerler. Hareket, savaş, dinamizm ve enerji gibi temaları vurgular. Fütürizm, şiddetli bir yenilik arayışını ve çağdaş toplumun hızına ve değişimine uyum sağlama isteğini yansıtır. Edebiyatta fütürizmin kurucusu Marinetti’dir. . Nâzım Hikmet, fütürizmin Rus edebiyatındaki önemli temsilcileri arasında sayılan Mayakovski’den etkilenerek Türk edebiyatında bu akımın özelliklerinin görüldüğü şiirler yazmıştır. Fütürizm akımından etkilenen sanatçılar; sanatın, hareketsizliği değil hızı, dinamizmi ve makineyi anlatması gerektiğini savunmuşlardır.

NÂZIM HİKMET RAN (1902-1963)

Toplumcu gerçekçi edebiyatın Türk edebiyatındaki öncüsüdür. İlk şiiri Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı?, 1918 yılında Yeni Mecmua adlı dergide yayımlandı. İlk şiirlerini ölçülü ve uyaklı kaleme almıştır. Fütürist şair Mayakovski’nin görüşlerinden etkilenmesinin ardından ölçülü şiirler yazmayı bırakmıştır. İlk şiir kitabı Güneşi İçenlerin Türküsü adıyla 1928 yılında Bakü’de yayımlanmıştır. 835 Satır adlı eseri ise 1929 yılında Türkiye’de basılan ilk şiir kitabıdır.  Şiirlerinde toplumsal meseleleri, insanın iç dünyasını ve evrensel değerleri derin bir duyarlıkla işleyen Nazım Hikmet, devrimci bir anlayışla adalet, özgürlük ve insanlık idealine odaklanır. Farklı dönemlerde yaşadığı hapis cezaları, sürgünler ve zorluklar, onun mücadeleci ruhunu ve sanata olan bağlılığını daha da güçlendirir. Nâzım Hikmet; Kuvay-ı Milliye Destanı, Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı adlı eserlerinde halk şiiri geleneğinden çağdaş bir tutumla yararlandı. Birçok türde eser veren Nâzım Hikmet’in çocuklar için hazırladığı La Fontaine’den Masallar ve Sevdalı Bulut adlı kitapları vardır. Şair Memleketimden İnsan Manzaraları adlı eserinde hikâye, destan, tarih, sinema, tiyatro gibi türlerin anlatım olanaklarından yararlanmıştır. Jakond İle Sİ-YA-U, Varan 3, Sesini Kaybeden Şehir, Taranta Babu’ya Mektuplar şiir; Ferhat ile Şirin, Kafatası, Unutulan Adam, İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? tiyatro; Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim roman türündeki eserlerinden bazılarıdır.

ATTİLÂ İLHAN (1925-2005)

Cumhuriyet dönemi şair ve yazarlarındandır. Türk edebiyatının önemli isimlerinden birisidir. Şiir, roman, deneme, tiyatro, senaryo gibi türlerde eserler vermiştir. Eser yelpazesi oldukça geniş ve etkileyicidir. Şiir hayatında tanınması, Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle olmuştur. Köroğlu”, “Duvar” ve “Kukla” gibi şiir kitaplarıyla tanınırken, “Ağrıdağı Efsanesi”, “Kadınlar ve Erkekler” ve “Bin Yılın Sonu” gibi romanlarıyla da edebiyatseverlerin ilgisini çekmiştir. Attila İlhan’ın eserlerinde sıklıkla insanın iç dünyasına ve toplumun sorunlarına dair derinlikli bir analiz göze çarpar. Toplumcu kimliğinin yanı sıra bireyin duygu dünyasına da yönelmiştir. Ayrıca, dil ve üslup bakımından da özgün bir tarzı vardır ve sıradan insanların sesini yansıtarak geniş kitlelere hitap etmiştir. Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Bela Çiçeği, Elde Var Hüzün, Kimi Sevsem Sensin şiir; Sokaktaki Adam, Kurtlar Sofrası, Sırtlan Payı, Dersaadet’te Sabah Ezanları roman; Hangi Batı, Batı’nın Deli Gömleği, II. Yeni Savaşı, Hangi Küreselleşme deneme-anı-eleştiri türündeki eserlerinden bazılarıdır.

Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Ceyhun Atuf Kansu, Ahmed Arif, Ercüment Behzat Lav, Arif Damar, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Enver Gökçe, Şükran Kurdakul ve Mehmet Başaran ve daha birçok isim de toplumcu gerçekçi şiirler yazmıştır. Ancak 12. sınıf müfredatı gereği bölümde sadece iki şairimiz hakkında detaylı bilgi verilmiştir.