Türk dilinin ortaya çıkış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Türkçenin bilinen en eski yazılı metinleri Eski Türkçe Dönemi’ndedir. Ancak dil bilimciler Türkçenin daha eski ve köklü bir dil olduğunu fakat Eski Türkçeden öncesine ait elimizde metin olmadığını söylerler. Bu nedenle bu dönemden önceki döneme ”Karanlık Dönem” adı verilmektedir. 
Türkçe, Karanlık Dönem dışında 3 ana döneme ayrılmaktadır:

ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİ

  • Türkçenin yazılı ürünler ile takip edilebilen ilk dönemi Eski Türkçedir.
  • Türkçenin yabancı etkilere en kapalı dönemidir.
  • 8. ve 13. yüzyıllar arasını kapsamaktadır.
  • Türkçenin ilk yazılı belgeleri bu döneme aittir.
  • Eski Türkçe dönemine ait metinler üç grupta incelenir:
  1. Göktürk Metinleri: Türkçenin bilinen en eski yazılı metni olan 8. yüzyılda dikilen ”Orhun Yazıtları” bu dönemde verilmiştir. Göktürk Abideleri, Göktürk Yazıtları vb. isimleri ile de bilinir. Türk adının geçtiği ilk metinlerdir. Orhun Anıtları, üç dikili taştan oluşmaktadır. Vezir Tonyukuk(720), Kül Tigin(732) ve Bilge Kağan(735) adına dikilmiştir. Bir yüzü Göktürkçe, diğer yüzü Çince yazılmıştır. Metinlerin yazarı Yollug Tigin’dir. Dil, yabancı etkilerden uzak duru ve işlenmiş bir dildir.
  2. Uygur Metinleri: 745 yılında Uygurlar Göktürkleri yıkarak kendi devletlerini kurdular ve 9. Yüzyılda Türk dünyasına Uygurlar egemen oldu. Yeni dil, Göktürklerinki ile hemen hemen aynı idi fakat Uygurlar da Göktürkler gibi kendi alfabelerini oluşturdular. 14 harften oluşan Uygur alfabesini kullandılar. Budizm’i kabul ettiler. Eserlerinin çoğu da Buda dini ile ilgilidir. Uygurlara ait en önemli eserler:
    -Altun Yaruk (Altın Işık): Budizm’in kutsal kitabıdır.
    -Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın): Budizm öğretileri anlatılır.
    -Irk Bitig (Fal kitabı): Maniheizm’e ait fal kitabı.
    -Kalyanamkara ve Papamkara( İyi şehzade ile kötü şehzade): İki kardeş arasında yaşanan olaylar yine Budizm çevresinde anlatılır.
  3. Karahanlı Metinleri: 840-1212 yılları arasında Orta Asya ve Maveraünnehir‘de hüküm süren bir Türk devletine ait metinlerdir. İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar döneminde İslami dönemin etkilerini taşıyan Divân-ı Hikmet, Atabetü’l-Hakayık, Dîvânü Lûgati’t-Türk ve Kutadgu Bilig gibi eserler yazılmıştır. Bu eserlerle ilgili detaylı bilgiye ”Geçiş Dönemi Türk Edebiyatı” bölümünden ulaşabilirsiniz.

Türkler 11. Yüzyıldan itibaren çeşitli bölgelere göç etmeye başladılar. Yerleştikleri bölgelerdeki kültürün ve coğrafyanın etkisiyle Türkçe de çeşitlendi. Ve bunun sonucunda Kuzey-Doğu Türkçesi ve Batı Türkçesi olarak ikiye ayrıldı.

KUZEYDOĞU TÜRKÇESİ

Eski Türkçenin devamı niteliğindedir. Bu sebeple ‘’Orta Türkçe’’ olarak da isimlendirilmiştir. Orta Asya ve Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Türkler arasında (13-14. Yy) kullanılmıştır.  15. Yüzyıla gelindiğinde ise Kuzey Türkçesi (Kıpçak Türkçesi), Doğu Türkçesi (Çağatay Türkçesi) olarak ikiye ayrılmıştır. Kuzeydoğu Türkçesinin çağdaşları olarak; Kazak, Kırgız, Özbek, Uygur, Tatar Türkçesini sıralayabiliriz.

BATI TÜRKÇESİ

  • 12. yüzyılın ikinci yarısı ile 13. Yüzyılın ilk yarısında meydana gelmiştir.
  • Günümüze kadar Anadolu, Azerbaycan, Irak, Suriye, Rumeli gibi bölgelerde kullanılan Türkçedir, Batı Türkçesi.
  • Kronolojik sırası ile üç ana gruba ayrılır:
    Eski Anadolu Türkçesi (Eski Türkiye Türkçesi): 13 ve 15. Yüzyıllar arasındaki dönemdir. Anadolu’da ortaya çıkmış ve gelişimini Anadolu’da sürdürmeye devam etmiştir.
    Selçuklu Devleti’nde ve Anadolu’da kurulan beyliklerde kullanılmıştır.

    Osmanlı Türkçesi: Batı Türkçesinin 15. Yüzyılın sonları ile 20. Yüzyılın başlarındaki dönemidir. Arapça ve Farsça kelime sayısı artmıştır. Dil ağırlaşmıştır. 

    Türkiye Türkçesi: Batı Türkçesinin son ve üçüncü dönemidir. 1911 yılında Selanik’te Genç Kalemler dergisi çıkarılmıştır. Bu dergi etrafında toplanan yazarlar Yeni Lisan hareketini başlatmıştır. Ömer Seyfettin’in öncülüğünde Ziya Gökalp, Ali Canip gibi isimlerin amacı millî bir dil oluşturmaktır. Anlaşılmaz hale gelen ağır dili, halkın da anlayabileceği sade ve öz bir dil meydana getirmektir. ‘’Milli bir edebiyat meydana getirmek için önce milli bir dile ihtiyaç vardır.’’ Görüşünü savunmuşlardır. Bu harekete göre:
    -Arap ve Fars dilinden dilimize giren dil bilgisi kuralları kaldırılmalıdır.
    -Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren kelimelerle kurulacak tamlamalar, Türkçenin kurallarına göre değerlendirilip düzenlenmelidir.
    – İstanbul ağzı, yazı dili olmalıdır. Yazı dili konuşma diline yaklaştırılmalıdır.
    -Milli bir edebiyat oluşturulmalıdır.
    Bu hareketin ardından en büyük çalışma Dil Devrimi ile yapılmıştır.
    23 Mayıs 1928’de Dil Encümeni kurulmuştur.
    1 Kasım 1928’de Latin Alfabesi kabul edilmiştir.
    12 Temmuz 1932’de Atatürk’ün talimatıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti adı ile ‘’Türk Dil Kurumu’’ kurulmuştur ve dilimiz sistemli bir şekilde ele alınmıştır.